23 Aralık 2011 Cuma

Sound of Noise

tamamen tesadüf eseri bulduğum ve izlediğim,başka bir örneğine ya da benzerine rastlayamayacağınız bir film sound of noise.haklarında fazla bilgi edinemediğim iki isveçli'nin(Ola Simonsson-Johannes Stjarne Nilsson) ilk uzun metraj filmi.açıkça söylemek gerekirse uzun uzadıya bilgi verip bu güzelim filmi yanlış veya eksik tanıtmak istemem.müzikten ve özellikle her türlü enstrumanla müzik yapılabileceğine inananlardansanız bu filmi kesinlikle izleyin.



bu kısa video çoğu şeyi anlatıyor.

21 Aralık 2011 Çarşamba

yılbaşı gecesi doğru yerde misiniz?

 hadi gidelim de güzel bir an yaşayalım diye yılbaşı gecesi alkolün de verdiği gazla dışarı çıktınız... çok güzel, ancak insan bazen "ne arıyorum lan ben burada?" der. iş işten geçmeden sizi uyarmak istedik. eğer bunlara yakın bir ortamdaysanız ciddi anlamda çok yanlış bir yerdesiniz demektir! doğru yerde olduğunuza emin misiniz?



19 Aralık 2011 Pazartesi

The Ides Of March - Zirveye Giden Yol




dün posta kutuma gelen bir mesajdan sonra uzun zamandır yeni çekilmiş bir film izlemediğimi fark ettim ve bu filmi izlemeye karar verdim.kadroya bakıldığında geniş iyi oyuncuların olduğu bir film.ama beni asıl cezbeden george'un yönetmen olararak neler yaptığıydı.good night and good luck filminden sonra bir yönetmenlik denemesinde daha bulunmuştu ama iyi bişeyler ortaya çıkmamıştı,ve izledikten sonra anladım ki değişen bi şey olmamış.

uzun uzadıya filmi anlatacak değilim kısa ve net konuşucam genelde de öyle yaparım zaten.filmin her yerinde george'un imzası var oyuncu,yönetmen,senarist,yapımcı bi yerden sonra anlaşılıyor ki olmaması gereken çoklukta bi george clooney'i etkisi var filmde.oyunculuk adına paul giamatti her zamanki gibi iyi ryan gosling iyi gerisi yalan.filmin konusu klasik amerikan seçimlerinde yaşanan gündelik bayağılıklar.filmdeki tek ayrıntı Steven'ın(ryan gosling) hırsına şahit olduğumuz bir kaç dakikalık bir bölüm o kadar.

film'in özeti "olmaması gereken yerde george'dan çok fazla".

2023 - Vampirlerin Günü

GÜZEL İNSANLAR GÜZEL MÜZİKLER LED - Objection (cover)

6 YAŞINDA FİGHT CLUB

sanırım o yaşlardaydım. 1 yaş daha büyük de olabilirim. komşularımızın çoğunun eski devrimci olduğu bir gecekondu mahallesinde, bilinçli olarak olmasa da, bir şekilde kendi fight club'ımızı kurmuştuk. 


gerçi brad pitt abimizin oynadığı filmdekinden çok bizim kulübümüz çin, kung fu filmlerindeki ortamlara daha çok benziyordu. üstelik daha o zamanlar brad pitt, thelma ve loise'de anca oynamıştı. 90'ların başı... okula gitmeden öğrendiğim okumamla dedeme gazete okuyorum. tüm gazeteler saddam diye birinden bahsediyor. kim lan bu saddam? körfez gibi bir yerde savaşmış onu anladım. sanırım savaş dedikleri de böyle bizim mahallede yaptığımız gibi uçan tekmeli bir takım mücadeleler bütünü... işte daha geniş katılımlı olanına savaş deniliyor!


neyse işte saddam denen dövüşçü abimizin yeraltı sığınaklarında fink attığı bir dönemdi. mahalledeki kung fu furyasından ben de nasibimi almış, akrabalarımın kurduğu bir dövüş okulunda savaşıyordum! elbette ki akrabalarım benden sadece 3-4 yaş büyüktüler ve dövüş okulu sanırım esnaf ve zanaatkarlar odasına kayıtlı da değildi! yasa dışı bahis oynatan bir çocuk çetesinin gözde dövüşçüsü olmuştum. nasıl başladığı hakkında hiçbir fikrim yok, ancak bu akıl almaz kariyerin nasıl bittiğini gayet net hatırlıyorum. 


evet, ciddi bir kariyerim vardı! lütfen dalga geçmeyin okuyucu! tüm mahallede kendi yaşıtlarım arasında henüz yenilgi tatmamış, önüme geleni ağlatıyordum. kafası karışanlar için bizim dövüş kulübümüzün nasıl işlediğine bir değineyim; 


akrabam olan çocuklar ve onların arkadaşları, benim yaşıtım veya yaşıtım sayılabilecek bir çocuk bulur, ardından hep beraber boş bir arsaya veya kuytuda kalmış büyükçe bir ağaç dibine çekilirdik. o dönem çocukların sokaklarda oynaması her türlü arsızlığı ve gürültüyü yapması olağan karşılandığı için fazla dikkat çekmezdik. her neyse; gelen rakipler genelde arkadaşlarımdan seçilirdi. yani kavgadan sonra gidip top oynadığımız çocuklardan. kavga başlamadan önce, bizi bu yola sokan büyüklerimiz gaza gelmemiz için kışkırtıcı sözler sarf eder, kimin yeneceği konusunda hararetli tartışmalar yaparlardı. tüm bu süreç içerisinde iki çocuk (biri sürekli ben) nefretle ve kızgınlıkla birbirlerine bakar, bilenirdi. ardından büyük dövüş başlar bir kaç yumruk, tokat sonunda rakibimin ağlamasıyla veya yere düşmesiyle ben kazanmış olurdum...


her galibiyet sonrası büyük çocuklar "işte buu, helal olsun aslanıma!" der ve ben her cümlede daha da güçlü olduğumu hissederdim. dövüş sırasında ve sonrasında diğer çocuklar ne hissederdi hiçbir fikrim yok fakat ben bir şampiyondum ve şampiyonlara yaraşır bir şekilde mutlu olurdum. 


tabii her karşılaşma öncesinde tarifi imkansız bir heyecan, mide kasılmaları yaşamak bir şampiyonun ödemesi gereken küçük bir bedeldi. dövüş sırasında büyüklerin çığlıkları daha küçüklerin dehşete düşmüş saygınlık duyan gözleri eşliğinde küçük mahallemizden ilkel bir aşil doğuyordu!


sanırım en dişli rakibim ve arsızı ismail enes'ti. o kadar dişliydi ki bugün bile kendisinin maç öncesi dişlerini birbirlerine sürterek gıcırdatmasını, o çıkan sesi gayet net hatırlıyorum. tanrım o ses... yıllarca sınıf ve en yakın arkadaşlarımdan biri olan bu çocuğu dövmek için ne kadar da hevesliydim! 


tüm rakiplerimden daha kısa boylu ve zayıf bir şampiyondum. kavganın sadece küsüp bir kenarda oturmak olduğunu tahmin edebildiğim bir yaşta, güç, yaş ve konum açısından benden çok da büyük birilerinin kışkırtmaları sonucu çok dayak attım. içim kavga etmenin, birine insafsızca vurmanın ateşiyle yanıp tutuşuyordu. 


işte yazının tam da burasında nedense aklıma william golding'in "sineklerin tanrısı" kitabı geliyor! aslında size nasıl şampiyon olduğumu, nasıl yenilmez bir sokak dövüşçüsü olduğumu değil, tüm bunlardan nasıl vazgeçtiğimi anlatacağım. 


yine çok yakın bir arkadaşımla dövüştüğüm bir gün, arkadaşım kavga başlamadan hemen önce ağlamaya başladı! daha önce defalarca dövüşmüştük ve ben kazanmıştım, yine öyle olacağını biliyordu ve korkuyordu. dövdükten sonra bir çocuğun ağlamasına o kadar alışıktım ki artık etkilenmiyordum. fakat bu durum farklıydı. karşımda zorla benimle dövüştürülen, sümükleri artık ağzına akmaya başlamış, ailesinin özenerek giydirdiği kıyafetlerin içerisinde kıpkırmızı ve korkan gözlerle bana bakan adeta yakaran bir çocuk vardı! 


biri, hadi başlayın! diye haykırdı. bir anda tam bir curcuna oldu her yandan bağırışlar, gaza getirme çabaları... çocuk, karşımda muhtemelen ailesinin yanında güvende olmak istediği tek anda ağlayarak çaresizce yumruklarını havaya kaldırdı. bunu görmemle bir yumruk salladım...


daha önce de çok yumruk sallamıştım. bu sefer ki farklıydı. kızmıştım. sinirliydim, neden olduğu konusunda hiçbir fikrim yoktu. belki gerçekten o büyük çocukların çığlıkları beni gaza getirmişti, belki karşımdaki bu sümüklü zırlayan çocuğa uyuz olmuştum! tam bilemiyorum fakat çok net hatırladığım ve bildiğimden emin olduğum bir şey var. ben yumruğu attıktan sonra büyük bir sessizlik oldu. ağlayan rakibimin bile mırıldanmaları kesilmişti. 


o bahar öğleninde taze çimlerin ve otların içerisinde, büyük yeşil incir ağacının tam önündeydik. ağırlıklı renk yeşildi elbette. çok uzaktan bir takım sesler geliyordu ama hepsi bir kakofoni oluşturduğundan tam olarak seçilemiyordu. renklerin ve seslerin içerisinden fark edilebilecek tek şey yere damlayan kırmızı noktacıklar oldu. herkes şaşırmıştı, ne olacağını biliyorlardı ve beni tam olarak yapmam gereken şey için oraya getirmişlerdi. asla orada olmak için hevesli olmamıştım, ısrar etmemiştim ve karşı da koymamıştım. ben sadece en sonda gelen zaferin tutkunuydum!


ağlayan çocuk attığım sıkı yumruktan sonra susmuş, büyük bir tedirginlikle titreyen ufak ve güçsüz elleriyle avuçlarını dolduran kanı biriktiriyordu. sanırım bu onun ölümü veya ona yakın bir hissi ilk deneyimlemesiydi. o, ilk defa böyle bir hissi yaşarken, ben hayatımın ilk pişmanlığını yaşıyordum, ilk defa kalbim bu kadar acımıştı ve henüz aşık olmamıştım bile! içimden ona sarılıp ağlamak geldi, binlerce kez özür dilemek istedim. beni affetmesini, onun en yakın arkadaşım olduğu hatırlatmak istedim. yapamadım... hayatımda gördüğüm belki de ilk kan bir arkadaşıma aitti ve o kanın dökülmesine ben sebep olmuştum. off, nasıl bir duygu böyle? bugün bile bunları yazarken gözlerim doluyor, o küçük çocukları, o çaresizce birbirlerini dövmeye zorlanan çocukları bağrıma basasım geliyor! ama artık yapamam, size sadece günah çıkarabilirim ve o yaşta bir çocuğun ne günahı olabilir ki diye kendimi avutabilirim... 


işte başında da dediğim gibi nasıl başladığını hatırlamıyorum, sadece nasıl bittiğini biliyorum. o günden sonra kimse beni dövüştüremedi. hayatımın hiçbir kısmında kavga etmek için hevesli olmadım. hep çekimser kaldım, çünkü birini incitmekten ölesiye korktum. daha beter zamanlarımda, örneğin ergenliğimde arkadaşlarım kavgaya girerken ben ayırmakla yetindiğimde, kavga sonrası "ne oldu lan korktun mu? hehe" diye sorduklarında, onlara bu olayı anlatamadım.  kimseye anlatamadım, birinin canını yaktığımda en çok benim canımın yandığının, ruhumdan büyük bir parçanın kopup gittiğini hiçbir kavgada söyleyemedim, bu yüzden hayatımın geri kalanında dövdüğüm insan sayısı çok azdır. çünkü birine tam anlamıyla vuramadım asla... her yumrukta karşımda o küçük çocuğu gördüm, burnu kanayan, korkmuş, titremiş elleriyle o çocuğu... hayatım boyunca birbirine öldürür gibi vuran insanlar gördüm, birbirini gerçekten öldüren insanlar... çok sinirlendiğim anlar oldu, birini öldürebilirim şu an dediğim zamanlarım bile oldu. tüm bu anlarda o iki küçük çocuk geldi yanıma  "abi lütfen..." dediler. ellerinden tuttum, uzaklaştırdım onları...


şimdi yine düşünüyorum da, yumruklarını büyük bir korkuyla havaya kaldıran karşımdaki o çocuk... ahh, çocuk bir bilsen ben senden çok daha korkuyordum seninle kavga ederken...

15 Aralık 2011 Perşembe

KİLL BİLL MEZBAHA ve KURBAN KESİM

dini usullere göre kesim yapılır. her türlü yerli ithal kesimi mevcuttur. kill bill kesim hizmetleri...

Kusurlu Uyum

imperfect harmony.

flickr'da gördüğüm en iyi fotoğraflardan biri.fotoğraf robby cavanaugh'un

12 Aralık 2011 Pazartesi

Ellerine Sağlık

hands

bu ara korayla konuşuyorduk bir blog açalım diye sonunda açtı sağ olsun, ilk katkımı da yapıyorum."Ellerine Sağlık"

11 Aralık 2011 Pazar

İTFAİYE ERİNDE ARANANLAR...

belediyemiz 2012 yılı eleman alımı için sınav yapacaktır. biz de sizin için önceki yıllarda çıkan yüz yüze mülakat sorularını, daha doğrusu performanslarını aldık... buyurun gerekli niteliklere göz atın... 

6 Aralık 2011 Salı

deniz demişken...

eğer denizin varsa, otobüs izlemeye gerek kalmaz tabii...

boş adamız

Ankara'da yaz akşamı vakit geçirmek... deniz olmayınca otobüs seyredersin, bu kadar basit...